Blog

TELEVİZYON PROGRAMI FORMATLARININ FSEK KAPSAMINDA KORUNMASI

Av. Biran Merve Süren

Televizyon programları büyük emek, para ve zaman harcanarak hazırlanan ve çoğunlukla fikri emek sonucu meydana gelen ürünlerdir[1]. Format ise her bir program için ayrı olarak oluşturulur ve diğerlerinden farklı olabilmesi adına kendi hususiyetini yaratmak durumundadır[2].

Günümüzde medya sektörü bakımından program formatları hem kanallar hem de yapım şirketleri için büyük öneme sahip ise de, televizyon program formatları ile ilgili ne hukuki bir tanım ne de konuya ilişkin yasal bir düzenleme bulunmaktadır. Özü itibarıyla format, tekrarlanabilme kabiliyetine sahip televizyon programının karakteristik özelliklerinin bütünü olarak ifade edilmektedir[3]. Daha detaylı bir tanıma yer veren Çolak’a göre, program formatı “dijital iletişim de dahil olmak üzere herhangi bir yayın biçimine konu programın birden çok sayıda bölümünden her birimin ne şekilde yapılacağını, ne şekilde cereyan edeceğini gösteren ve programın adı, akışı, programın sunucusunun konum ve tutumu, stüdyo içi ve stüdyo dışı izleyicilerin konumları ile programa katılma biçimleri, stüdyo tasarımı, kamera hareketleri, kullanılacak anahtar ifadeler ve sloganlar ile müzikler gibi tüm programın karakteristik özelliklerini içeren ve sahibinin hususiyetini taşıyan çerçeve plan ya da taslaklar”dır[4]. Bunun yanı sıra, Alman Federal Mahkemesinin bir kararında da format, “her seferinde farklı içeriği olsa dahi temel yapısı aynı olan, yayın akışı ve biçimi sayesinde seyirciler tarafından kolayca tanınabilen bir televizyon gösterisinin tüm karakteristik özellikleri” biçiminde ifade edilmiştir[5].

Kısaca bir programın karakteristik özelliklerinin tamamı olarak ifade edilebilecek televizyon programı formatlarının FSEK kapsamında koruma alanı bulup bulmayacağı ve bu doğrultuda eser niteliğini haiz olup olmadığı hususu ise tartışmalıdır. Keza, uygulamada program formatları genellikle yazılı metin şeklinde oluşturulmakta ve hak sahipliğinin ispatı açısından notere onaylattırılmakta; bu metinlerde de genel olarak yapılması düşünülen programın türü ve ana hatları belirlenerek programın nasıl sunulacağı, yarışma kuralları, puanlama ve değerlendirme, dekor, sunucu özellikleri gibi unsurlar yer almaktadır[6]. Bu noktada, genel hatları belirlenerek kaleme alınmış ve tasdik edilmiş bir program formatının hangi şartları taşıması halinde eser niteliğinde kabul edileceği ve FSEK korumasından yararlanacağı sorusu akla gelmektedir.

Bilindiği üzere, fikir ve sanat eseri, bir fikri çaba sonucunda iki boyutlu veya üç boyutlu bir cisimde şekillenen ve olağanın ve bilinenin dışında eser sahibinin hususiyetini yansıtan bir mahsuldür. Eser, FSEK 1/B maddesinin (a) bendinde “sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim edebiyat, musiki, güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri” olarak ifade edilmektedir. Bu tanım uyarınca, bir eserin varlığından söz edebilmek için subjektif unsur olarak fikri bir ürünün varlığı ve bu fikri ürünün yaratıcısının hususiyetini taşıması gerekir. Sahibinin hususiyetini taşıması için bu eserin yepyeni ve orijinal olması aranmamaktadır. Eser sahibinin hususiyetini taşıması yeterlidir. Eserin “özgün” olması gerekmektedir; bu da eser sahibinin emeği ve çabasıyla yaratılması anlamına gelir. Objektif unsur olarak da ifade edilen ikinci şart olarak ise, yaratıcısının hususiyetini taşıyan bu fikri ürünün “eser” olarak kabul edilmesi ve FSEK kapsamında korunması için Kanun’da sınırlayıcı olarak sayılmış eser türlerinden birine dahil olması ve somutlaşması gerekir.

Bu doğrultuda Kanunda dört eser grubu belirlenmiş olup, bunlar ilim ve edebiyat eserleri, musiki eserler, güzel sanat eserleri ve sinema eserleridir. Formatların FSEK kapsamında korunması için karşılaması gereken objektif unsur ile ilgili olarak yargı kararları incelendiğinde, eski tarihli Yargıtay kararlarında formatlar sinema eseri kabul edilir iken[7], yakın tarihli kararlarda formatların FSEK m.2 kapsamında ilim ve edebiyat eserleri arasında değerlendirildiği görülmektedir. Bu kapsamda 2013 tarihli bir Yargıtay kararında, “televizyon program formatlarının yazılı bir metin halinde ve sabit olarak tekrarlanabilir şekilde tespit edilmesi, özgün olması ve buna bağlı olarak hususiyet taşıması koşullarıyla FSEK’in 2. maddesi anlamında bir ilim ve edebiyat eseri sayılabileceği” kabul edilmiştir[8]. Benzer şekilde, 2017 tarihli Pepee kararında da Yargıtay ihtilafa konu formatı bir ilim ve edebiyat eseri olarak değerlendirmiştir[9].

Program formatının hem her bir bölümün üretilmesi için esas yapıları hem de bölümlerde değişmeden tekrar eden ve programın kişiliğini oluşturan içeriksel unsurları ihtiva etmesi durumunda bu bir fikirden daha öte bir şey olacağından, bu koşulların bulunması halinde program formatı Fikrî Hukuk bağlamında korunabilecektir[10]. Başka bir deyişle, karakteristik unsurları içerdiği ve formatı okuyan ve/veya izleyen kişinin kafasında yayınlanması planlanan program ile alakalı fikirler canlandığı takdirde somutlaşma koşulunun gerçekleştiğinden bahsedilir[11]. Soyut fikir sınırının aşılması için, Arıkan tarafından da belirtildiği üzere, korunmaya değer bir temel yapının, bazı ayrıntıların verilmesiyle içi doldurulabilecek nihai ürünün çerçevesini oluşturmalıdır[12]. Dolayısı ile format okunduğunda insanların zihninde programla ilgili somut birtakım durumlar canlanmalıdır; bu durum formatın somutlaşması olarak kabul edilmektedir[13].

Bu kapsamda, bir fikir ve sanat eserinin FSEK anlamında eser olarak kabul edilebilmesi ve bu kapsamda korunabilmesi için fikri bir çabanın ürünü olması, FSEK’te öngörülen eser türlerinden birinden olması, sahibinin hususiyetini taşıması ve sahibinin hususiyetini yansıtacak düzeyde şekillenmiş olması gerekmektedir.

2017 tarihli bir İngiliz Yüksek Mahkemesi kararında, televizyon programı formatının telif hakkı korumasından yararlanabilmesi için gereken asgari kriterler ortaya konulmuştur. Söz konusu kararda, televizyon program formatları ile ilgili olarak, bir televizyon şovunu benzer diğer türlerinden ayıran, açıkça tanımlanan birtakım özelliklerin söz konusu olması ve bu ayırt edici özelliklerin, gösterinin tanınabilir şekilde yeniden oluşturulmasını sağlamak amacıyla tekrar tekrar uygulanabilen anlaşılır bir çerçeve içerisinde birbiriyle bağlantılı olması gerektiği ifade edilmiştir[14]. Ayrıca, 2017 tarihli bir İtalyan Yüksek Mahkemesi kararında da başlık, ana yapı, skenografi, sabit/değişmeyen simgeler gibi karşılık gelen unsurların, mantıksal ve içeriksel bağlantıların gösterilmesi durumunda çalışmanın format olarak nitelendirilebileceği ve formatların telif haklarına ilişkin mevzuat kapsamında korunabileceği kabul edilmiştir[15].

Türk Hukukunda ise, Yargıtay Yüzde Yüz Haber davasında diğer eserlerden ayırt edecek özgün unsurlarının olmasını hususiyet şartının gerçekleştiği yönünde değerlendirmiş[16]; başka bir kararında da ihtilafa konu program formatının hususiyet ve özgünlük kriterini taşımaması nedeniyle eser niteliğinde olmadığı kanaatine varmıştır[17].

Dolayısıyla yer verilen yargı kararları da incelendiğinde, genel olarak detaylandırılmış unsurlarında ayırt edici özelliklere sahip olan, yer verilen özellikleri programın akışı çerçevesinde birbiriyle bütünlük arz eden ve açık, tekrarlanabilir unsurlardan oluşan formatların salt bir fikirden öte olduğu ve bu kapsamda sahibinin hususiyetini taşıyacağı sonucuna varılabilecektir.

Yukarıda açıklanan tüm ilkeler doğrultusunda Yargıtay’ın 2016 tarihli iki kararını değerlendirmekte fayda bulunmaktadır. Söz konusu kararların ilkinde Yargıtay, “ayrıntılı açıklamalar içermeyen program formatının sahibinin hususiyetini taşımadığı, bu itibarla FSEK kapsamında eser korumasından yararlanamayacağı”nı belirterek sahibinin hususiyetini taşıyan formatların telif hakkı kapsamında eser olarak korunabileceğine işaret etmiştir[18]. Yargıtay’ın 2016 tarihli diğer bir kararında ise, 249 sayfalık bir format metninin eser niteliğini haiz olduğu sonucuna varılmıştır. Söz konusu kararda, 249 sayfalık format metninde televizyon yarışma programının baştan sona bütün detaylarıyla tüm akışının belirlendiği ve çerçevesinin çizildiği, program sırasında yarışmacının ve sunucunun oturacağı yerden reklam arası verirken kullanacağı sözcüğe, kamera ışıklarından çekim tekniklerine, seyirci, sunucu ve oyuncuların konumundan soru sayısı ve ödüllere, sunucunun ne şekilde davranacağından internet bağlantılarına, soruların ekranda görüntüleme biçiminden kullanılan renklere kadar bütün ayrıntıların öngörülerek anlatıldığı belirtilmiş ve bu kapsamda davacının dayandığı televizyon program formatına ilişkin 249 sayfalık metin FSEK m.2 anlamında bir ilim ve edebiyat eseri olarak değerlendirilmiştir[19].

Öncelikle belirtmek gerekir ki, Yargıtay’ın yukarıda yer verilen tespitleri söz konusu program formatlarının sayfalarca yazılması yahut mutlaka uzun olması gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Zira bilindiği üzere, eserin kısa ya da uzun olması bir ölçüt olarak kabul edilmemektedir. Aynı şekilde, program formatlarında da formatın kısa/uzun olarak kaleme alınmasından ziyade, sahibinin hususiyetiyle içeriğinin detaylandırılması ve programın karakteristik unsurlarını ihtiva etmesi esastır. Bu sebeple formatta sunucunun programı yorumlarken seçeceği bir cümlenin yer alması dahi söz konusu program formatının diğerlerinden farklılaşmasını ve ayırt edici nitelik kazanmasını, seyircilerin televizyon programı ile bütünleşmesini sağlayabilir.

İkinci olarak, belirtildiği üzere uygulamada televizyon formatları noterde tescil ettirilmekte ve tescil ettirilen bu yazılı formatlarda genellikle programa ait ana hatlara yer verilmektedir. Bu sebeple süregelen uygulama bakımından söz konusu metnin sayfalarca yazılması da düşünülemez. Burada önemli olan husus, formatın eser niteliği değerlendirilirken formatı oluşturan esas, tekrar eden unsurlarla içeriğinin detaylandırılmış olmasıdır; zira seyircilerde programa yönelik izlenim oluşturacak unsurlar da tam da bu karakteristik unsurlardan ileri gelmektedir. Sonuç itibarıyla, her somut olay bakımından formatın eser niteliğini haiz olup olmadığının incelenmesi gerekmektedir.
.

[1] Mustafa ATEŞ, Fikri Hukukta Eser, 2007, s.280.
[2] Tuğçe KARABAĞ, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku Açısından Televizyon Programı ve Televizyon Programı Formatları, 2017, s.39.
[3] Mustafa ARIKAN, Fikri Mülkiyet Hukukunda Televizyon Program Formatlarının Korunması, 2012, s.13.
[4] Uğur ÇOLAK,“Televizyon Program Formatlarının Korunması”, FMR Dergisi 2004/3, s.24.
[5] KARAHAN/SULUK/SARAÇ/NAL,Fikri Mülkiyet Hukukunun Esasları, 2015, s.56.
[6] FRAPA Legal Report 2017, s.3.; atfen Sefa ER, “Televizyon Program Formatlarının ve Televizyon Programlarının Telif Hukuku Kapsamında Korunması”, Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.XXIII S.3, 2019, s.246.
[7] Yarg. 11. HD. 2004/6612 E. 2005/3278 K. 05.04.2005 tarihli; YASAMAN, Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukuku İle İlgili Makaleler, Hukuki Mütalaalar, Bilirkişi Raporları II, s.267.
[8] Yarg. 11. HD. 2011/8810 E. 2013/11841 K. 06.06.2013 tarihli.
[9] Yarg. 11. HD. 2015/13096 E. 2017/2901 K. 15.05.2017 tarihli. Doktrinde, bir televizyon program formatının ayrıntılı olarak yazılı ya da sözlü unsurlardan oluşan halinin FSEK m.2 f.1 b.1’de yer alan “herhangi bir şekilde dil ve yazıyla ifade olunan” ibaresinden yola çıkılarak ilim ve edebiyat eseri olacağı; hareketli görüntülerle desteklenerek bir televizyon programı haline geldiği durumda ise içeriğin detaylandırılması unsurunun programı sinema eserine yaklaştıracağı ile ilgili bkz. Tuğçe KARABAĞ, Televizyon Programları ve Televizyon Program Formatları, s.67.
[10] SCHRICKER, GRUR 1996, 815, 824; atfen Mustafa ARIKAN, “Fikri Mülkiyet Hukukunda Televizyon Program Formatlarının Korunması”, Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 17, Sayı 2, Yıl 2009, s.159.
[11] TOSUN, Sinema Eserleri ve Eser Sahibinin Hakları, s. 190-191, KARABAĞ, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku Açısından Televizyon Programları ve Özellikle Televizyon Program Formatları, s. 80; atfen; Bengi SARGIN, Yabancı Unsurlu Televizyon Program Formatlarının Korunması, s.71. Program formatlarının soyut bir düşünce düzeyinde kalmaları ve bu nedenle somutlaşma şartını sağlamamaları sebebiyle FSEK kapsamında değerlendirilemeyeceği ile ilgili bkz. Uğur ÇOLAK, “Televizyon Programı Formatlarının Korunması”, FMR Dergisi 2004/3, s.26-28; program formatının FSEK kapsamında “eser” sayılmamayı gerektirecek kadar soyut olmadığı ile ilgili bkz. Mustafa ATEŞ, Fikri Hukukta Eser, 2007, s.282.
[12] Mustafa ARIKAN, Fikri Mülkiyet Hukukunda Televizyon Program Formatlarının Korunması, 2012, s.35.
[13] Mustafa ARIKAN, Fikri Mülkiyet Hukukunda Televizyon Program Formatlarının Korunması, 2012, s.38.
[14] Banner Universal Motion Pictures Ltd v Endemol Shine Group Ltd & Anor [2017] EWHC 2600.
[15] Alena SYLKİNA, “Approaches to Defining a Television Format as one of Intellectual Property Law objects: Ukrainian and Foreign Experiences”, European Journal of Sustainable Development 2020, Vol.9, No.4, s.373.
[16] Bengi SARGIN, Yabancı Unsurlu Televizyon Program Formatlarının Korunması, s.73.
[17] Yarg. 11. HD. 2016/8864 E. 2018/1893 K. 12.03.2018 tarihli.
[18] Yarg. 11. HD. 2015/10650 E. 2016/5199 K. 09.05.2016 tarihli.
[19] Yarg. 11. HD. 2015/7276 E. 2016/3447 K. 29.03.2016 tarihli.

5 2 votes
Article Rating
Subscribe
Bildir
guest
0 Yorum
Inline Feedbacks
View all comments
0
Would love your thoughts, please comment.x
()
x